30 Nisan 2010 Cuma

algılamak?

algılamak ve ayrılmak konusunda sorunlarım olduğunu artık kesinlikle kabul ediyorum... ayrılamıyorum! hayatımda ilk defa ayrıldım bugün ama işin kötüsü onu da algılayamadım! salak mıyım? kesinlikle değilim biliyorum... bünyem ayrılığı kabul etmedi o yüzden algılayamadım.hiç ayrılıyormuşum gibi hissetmedim...ayrılık depresyonu yaşamadım o depresyonun keyfini çıkaramadım....
şimdi düşünüyorum da yıllar önce sevgiliden "yeter artık ayrılmak istiyorum" diyip ayrılırdım ertesi gün hiç bir şey olmamış gibi davranırdım.. hep sorardı "deli misin?!daha dün terkettin napıyosun yani!!!" cevapsız kalırdım.. demek ki o zamanlarda da gerçekten ayrılmak istemediğim için algılayamamışım...
yalaşık 3 yıl boyunca haftanın 5 günü taksici beye aynı yolu tarif etmek "evet ulusa gideceğiz ama tansaşın ordan" demek artık taksiciyi aradığında oturduğun bloğu söylememek..haftanın 5 günü aynı bilgisayarı açıp aynı ekrana bakmak.. değişiklik olsun diye en geç ayda bir o aya uygun konsept bir wallpaper seçmek... o 3 yıl boyunca haftanın 5 günü neredeyse hep aynı çorbayı içmek her defasında "of yeter ya bu ne" demek sonlara doğru artık içmemek ama onun varlığını bilmek... o 3 yıl boyunca haftanın 5 gunu rutin işleri yapmak artık o yaptıklarının yapmaktan çıkıp refleks haline gelmesi. ofise gelip bilgisayarı açıp önce laz bakkala sigara siparis edip telefonu kapar kapamaz öztürkleri arayıp "kepek ekmeğe beyaz peynirli domatesli" diye sipariş vermek.. her gün aynı tostu yemek:) siparişlerde değişiklik olsun diye ne kadar olduğunu ne zaman geleceğini bile bile "ne kadar" diye sormak sonrasında "kaç dakkaya gelir" diye adamı bezdirmek adres söyleme gereği duymadan telefonu kapamak:)aynı müşterilerin benzer kaprislerine anlayışlı davranmak... aynı projeleri evirip çevirip satmak..daha doğrusu satmaya çalışmak:)
bir yerde insan kitleniyor.. yenilik lazım. değişiklik şart...

peki merak ediyorum acaba bu hiperaktif nazlı geri dönmesemiydi? bence iyi oldu dönmesi.. hoşgeldin canım benim çok özlemişim seni... bu dönem ne kadar devam eder bilemiyorum... hani o duygusal nazlı zamanında çok özlerdim ya seni derdim hep "kendimi çok özledim" şimdi de o giden duygusal nazlı için dermiyim acaba kendimi özledim? yoksa oh be kendime geldim mi derim bilemiyorum.. zaman gösterecek.. her şeyi göstereceği gibi...
ama açık olmak lazım o her boka ağlayan duygusal nazlı ne kadar "kendimi çok özledim" diye de ağlasa da şu anki beni ne kadar çok özlediğini kendine her defasında söylese de daha az kisti çıkıyordu. daha az hasta oluyordu. içindekini boşaltıp rahatlıyordu. bakalım şimdiki nazlının ay bazında kist çıkarma ortalaması ne olacak:) ama benim elimde olan bir şey değil ki bu... eskiden şu anki ben'le çok daha mutluydum her defasında üzülüp ağlamak yerine bir kere ağlıyordum o da doktorda kisti aldırırken acıdan... ne de olsa love hurts sex sells! thats it! sevince üzülmek kadar doğal bir şey yok ki... benim için "sevmemek" "nefret etmek" diye bir şey hayatım boyunca söz konusu olmadı. hep çok sevdim hatta hep uyarıldım "bu kadar sevme insanları, insanlar sen değil" diyen çok oldu.. en başta da volkan.. ilk o demişti...nu peranın orda benim jeepim seninkini döver savaşları yaşanırken olaydan habersiz bir çocuk peçete satarken kendimi kaybetmiştim de ilk orda söylemişti volkan:)
sonra zamanla öğrenmeye çalıştım daha az sevmeyi ama o da yetmedi az sevmek bana olmadı üstüme yakışmadı... biraz da büyüdüm toplumsal baskılar sapkın düşünceler aklıma girdi.. eskiden metro girişinde güvenlik kameralarına, işleri o kamerayı takip etmek olanların günü renklensin diye günaydın diyip el sallayan nazlı ya yanlış anlarlarsa diye sadece gülümsemeye başladı. çok içine kapandı duygusallığını ve kendini sadece güvendiği insanlara açtı sadece onlarla paylaştı...
o güvendiği insanlar onu tanımıştı çünkü.. içindeki o içi içine sığmayan kızı görmüşlerdi.. işte nazlı bunu algıladı çok şükür ki algılayabildi:) daha da çok kendini açtı içinde ne varsa paylaştı... kızlara güvenmem ben diyen nazlı hayatı boyunca totalde sadece 3 kız arkadaşı olmuş nazlı bu sayıyı 5'e çıkardı.. iki kişi daha ekledi.. ne iyi etti de ekledi.. ne güzel oldu o iki kişi de nazlıyı eklediler.. iyi oldu...
hani bugün ayrıldığımı algılayamadım ya.. sanırım o çok sevdiğim hayatıma eklediğim o iki kocaman kalbi de yanımda götürdüğüm için algılamakta zorluk çektim çünkü kendimce ayrıldım saymıyorum sayamıyorum.
gittiğim yerde yeni bir tostcu bulup onu bezdiricem, bi dönem sonra taksici oranın da adresini ezberleyecek orda da bir bakkala her sabah sipariş veriyor olacağım orda da her sabah sadece ilk hafta farklı görünecek bir sandalyaye oturup aynı bilgisayarı açıp bir süre sonra aynı ekrana bakıyor olacağım orda da benzer müşterilerin aynı kaprislerine aynı anlayışı göstermek için elimden geleni yapıp benzer nedenlerden sinirlenip benzer şeylere güleceğim.. ben aslında ayrılmadım o iki kalbi de yanıma alıp iş arkadaşlarımı, çok sevdiğim (evet seviyorum kabul ediyorum) patronumu ofisimi değiştirdim. hiperaktif sıkılgan nazlı ortaya çıkıp sıkıldığı için değişiklik lazımdı değiştirdim.. ayrılmadım sadece değiştirdim...

Dilek'le Şebnem'e not: sizi çok seviyorum.. itiraf: yazı size özel yazılmadı ama yazarken anlaşıldı ki yazıdaki önemli nokta sizsiniz...

kendime not: ulan nazlı kendini kandırma! en geç yılda bir bi değişiklik yapıyorsun kendine!önümüzdeki sene napıcan çok merak ediyorum. umarım sevgiliden ayrılmak veya çocuk yapmak gibi bir değişiklik yapmazsın.. ev değiştir estetik yaptır dövme yaptır veya yine iş değiştir sen bilirsin...sadece hayatı ciddiye almamak gerektiğini hatırlamışken unutma yeter..

just be me my self & i ....

9 Nisan 2010 Cuma

böğğrek

2 yufta için 2 cay bardağı soda 2 çay bardağı süt iki yumurta...
bak 3 saat önce öğrendiğim şeyi bile unuttum.. sabah teyit edicem.. ama mantık bu:) kolay yani.. keyifli...


evet öğrendim... doğruymuş...

teşekkür...

bir işe başlarken biriyle tanışırken ilk izlenim ilk adım hep çok önemlidir ya... bu yazı da benim için çok önemli. bu sadece bir ilk yazı değil aynı zamanda bir çok şey için ilk adım benim için..
yıllardır düşünüp yapmak isteyip de yapmadığım lafa gelince çok istiyorum diyip ama yapmak için kılımı kıpırdatmadığım yığınla şey için büyük bir ilk adım... Yıllardır kendime ait bir blogum olsun istiyordum ama olmuyordu.. işte bu kadar kaç dakikamı aldı? maksimum 10!
Blog yazmak sorumluluk gerektiren bir şey diye düşünürdüm.. bu sorumluluğun altına girmek istemedim.. konsepti ne olsun mutlaka konsepti olmalı.. yok herkes moda yazıyor.. zaten ben zorunda kalmadıkça alışveriş bile yapmam... müzik evet müzik! ama çok klişe be kardeşim.. ne yazsam acaba evet evet teknoloji ulan bu kadar bu işin üstadı varken sana mı düştü yazmak! peki ben de yeni başlayanlar için teknolji yazıyım? saçmalama nazlı sen bile okumazsın.. blogundan insanlara faydalı bilgiler vermen lazım.. vs vs vs ... bin tane düşünce.. sonra dedim ki.. zaten bi sürü sorumluluk var hayatta bunu bu kadar ciddiye alma biraz kendin için yaz.. sonra zaten anlarsın.. hayatı ciddiye alma nazlı... hayatı eskisi gibi hafife almaya ufak şeylerden başla. mesela bu blog işini bu kadar ciddiye alma.. sonra işte ne yaptığını da o kdar ciddiye alma... sonra yavaş yavaş eski kıvamına gelip hayatla dalga geçmeye başlarsın... hem ciddiye alıyorsun da noluyor.. hayat seni ciddiye alıyor mu? hayır resmen seninle kafa buluyor sen niye onu bu kadar ciddiye alıyorsun ki???
blog yazmak radyo programı yapmak gibi.. hem kimse okumayacak gibi hem de herkesin okuma ihtimali var gibi.. radyoda da bir odada kendi kendine konuşur gibisin ama bir çok insanın seni dinlediğini biliyorsun reklam alıyosun demekki dinliyorlar.. demek ki sen küfredemezsin bir sorumluluğun var..
sen bu yazıyı niye okuyasın? bilmem:)
şu an için sadce benim kendimi rahatlatma yöntemim.. ama belki okuyanlar olur... radyoda da böyleydi beni niye dinlesinler ki demiştim ilk programda sonra dinleyen dinledi bayaa dinledi.. ben neden devam etmedim anlatmaya bilmiyorum...
çok içime kapandım sustum eskisi gibi anlatmaz oldum.. herşeyi kendime saklamaya başladım.. kırılma noktası neresiydi ne oldu da böyle oldu bilmiyorum... en ufak bir fikrim bile yok.. ama yeni bir kırıkma noktası yakında.. hissediyorum.. az kaldı...çok normal oldum uzun zamandır... hipeaktif dengesiz kendimi özledim.. oh mon dieu kaç nazlı yaşatıyorum ben içimde:)
nerde kalmıştık... neden okuyasın? burda ben nasıl ölümsüz olunur, sonsuz mutluluk nasıl yakalanır ve sınırsız orgazm nasıl yaşanır bunların sırlarını açıklıycam o yüzden okuyasın:)
dediğim gibi sadece kendim için..
eskiye ait unutmak istemediklerim, yaşadıklarımdan hatırlamak istediklerim için....680 A4 kadar eskiden yazılmış yazı var.. zamanla onlar da burada unutmak istemediklerim olarak yer alacak.. o 680 sayfa bir dosyanın içinde bir sandıkta duruyor.. sandığı babam almıştı 2000'e girerken üstünde melekler var...o sandıkta dosyadan başka daha bir sürü şey duruyor onların anılarını unutmak istemiyorum onları da yazacağım... dün akşam ne yediğimi hatırlamazken yıllar öncesini çook net hatırlıyorum ama bir gün onları da unutacağım işte unutmamak için yazacağım zaten...
teşekkürler nazlı... sonunda bana bu konuda destek olduğun için çook teşekkür ederim...
love you...
ps: aslında bu konuda bir destek de sevgilinin "sen neden blog filan yazmıyorsun" demesi oldu.